Türkiye’de Feminist Mücadele Üzerine Notlar


2021 yılında Muğla Yenigün Gazetesinde Yayımlanmıştır. 

Kimi okuyucularımın bildiği üzere 2021’in ilk aylarında, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesinden hukuka aykırı bir şekilde çekildiği resmî gazetede duyuruldu. Bunun üzerine tepkimizi ortaya koymak adına, bir grup milliyetçi genç kadın olarak Türk Feminizm Hareketini kurduk. Türk Feminizm Hareketi olarak yola çıktığımız ilk günden bu yana vurgulamak istediğimiz önemli bir nokta var. Üzerinde önemle ve ısrarla durduğumuz bu mesele, feminist mücadelenin kadınların yaşayışından, onların sorunlarından habersiz sürdürülmesidir. “Bayan mı, kadın mı?” gibi tartışmalardan ileri taşınan bir gündem oluşturabilmek adına bir şeyler yapmak şarttır. Böyle bir iddiamız varsa o halde asıl sorunlarımızı kategorileştirmek ve sistemli bir şekilde bu sorunların üzerine gitmek bizim doğal görevimizdir.

Bugün, Türkiye’de kadınların sorunlarının üç farklı sosyolojik temelde ortaya çıktığını söylemek mümkündür. Bazı sorunların ortak olduğu bilinmekle birlikte, bazılarının ise sosyal ve ekonomik durumdaki farklıklara göre arttığı ya da azaldığı görülür.

Sosyal ve ekonomik durumu fark etmeksizin, Türk kadınlarının yaşadığı öncelikli sorunlar; taciz, tecavüz ve kadın cinayetleri olarak karşımıza çıkar. Prof. Dr. Deniz Kandiyoti bu sorunu ele alırken sorunun nedenlerine dair bizlere ilginç bir tablo çizer. Türkiye’de son kırk, elli yılda kadın okur yazarlığının ve hatta ileri seviye eğitimde kadın oranının oldukça artmış olduğu hepimizin bildiği bir gerçektir. Kandiyoti bu gerçekten yola çıkarak, durumun erkek ve kadın ilişkilerini eskiye nazaran oldukça farklı bir boyuta taşıdığını dile getirir. Bu durumda önceki yıllarda kamusal hayatta görülemeyen ve erkeğe hem sosyal hem ekonomik olarak bağlı olan kadının dışarı çıkması ve hayatı tanıması, kadın ve erkeğin ilişkisindeki gerginliği artırmıştır. Bu vaziyet, zaman zaman fiziki olarak üstün olabilen erkeklerin yaşantılarında girdikleri krizi, bu üstünlük ile atmaya çalışmalarına sebep olur. Bu durumda da şiddet ve taciz vakalarındaki artış gözle görülür ve oldukça rahatsız edici bir hal alır. Bugün, kimi erkeklerin ve hatta bazı durumlarda kadınların; kendi hak sahibi oldukları konuları pek çok çeşitli sebeplerle görmek istememeleri, eski kültürü devam ettirip konfor alanından çıkmak istememeleri anlaşır bir durumdur ancak bu durum, Kandiyoti’nin de bahsettiği üzere yine kadınların, fiziki güç avantajını elinde bulunduran ataerkil düşünceye karşı verdiği mücadelede öldürülmeleri ya da şiddete maruz kalmaları ile sonuçlanabilmektedir.

Bu konuda dikkat çekmek istediğim bir konu da cinayetlerin/şiddetin ve taciz/ tecavüzlerin her gün sosyal medyadan duyurulması ve sloganların dışına çıkamadan bir feminist tavır takınılmasıdır. Bugüne kadar edindiğim tecrübeler sonucunda sloganlar hakkında vardığım kanı, sloganların davaları bayağılaştırdıkları yönündedir. Aynı zamanda konunun ciddiyetinin de kaybolmasına neden olabilmektedir. Bu sebeple; kadın cinayetleri /kadına uygulanan şiddet, taciz ve tecavüz sorunlarının, sloganlar eşliğinde kulağımızdan girip çıkmasını engellemek, bir süre sonra görülmeyen ve atlanan paylaşımlar olmasının önüne geçmek adına bu konu üzerine ince ince düşünmemiz gerekir.

Yukarıda neredeyse her konumda bulunan kadınlar için var olan başlıklardan sadece birine değindik. Üstüne uzun uzun düşünülebilecek, yazılıp çizilebilecek bu konunun yanında, üstünde durulması gereken diğer başlıkları da es geçmemek adına başlıkları kısa tutuyor ve tek bir yazının konusu olması için şimdilik hepsinin üzerinden kısaca geçiyorum.

Bunların yanında az önce de bahsettiğim üzere farklı başlıklar da bulunuyor. Özellikle kırsal alanda yaşayan kadınların ya da kız çocuklarının başlarındaki belalar dikkat çekici oranda yüksek. Başlık parası, çocuk yaşta evlilik, kız çocuklarının eğitim hakkının elinden alınması, aile içerisindeki kültürün ve namusun simgesi haline getirilmesi, namus ve din üzerinden sürekli olarak ikincil konumda bulundurulması gibi farklı başlıkların karşımıza çıktığı görülmektedir. Bunun yanında tarım işçisi olarak aile içerisinde erkekle aynı işi yapan kadınların para yönetiminden uzaklaştırılıyor olmaları, görünmez bir emekçi olarak kalmaları da ciddi bir sorundur. Bunun gibi konuların gerek devlet eliyle gerek ailelere eğitimler verilerek gerek jandarma kontrolü ile çözülmesi beklenebilir. Ayrıca STK’lar tarafından oluşturulan komisyonlar eşliğinde köylere ve kırsal olarak görülen diğer alanlara, toplantılar düzenlenerek, insanlara bu konulardan bahsedilebilir. TFH olarak, bir gün imkanlar el verdiğinde, bu hayali gerçekleştirmek, anne ve babaların çocukları üzerindeki baskıyı azaltmak için yola çıkmak konu bağlamında dikkate değer bir gelişme olacaktır.

Dikkatimizi, kırsal alanlardan şehirlere doğru yönelttiğimizde kadınların sorunlarının, yaşam koşullarına ve kültürlere göre farklılaştığı görülür. Bu sorunlardan ilki kadınların erkeklere göre birden fazla sorumluluğun altında kalmasıdır. Kadınlar, aile içerisinde hem çalışan hem de ev hanımı konumuyla iki işi aynı anda yürütür. Bunun yanında; eğer varsa çocukların tüm sorumluluğunu da tek başına üstlenirler. Kendi ayakları üzerinde duran kadınlar, sadece kendi ayakları üzerinde durmamakta, aynı zamanda o ayaklarla iki iş kolunu daha tek başına omuzlamaktadır. Bu gizli ücretsiz işler, eğitim seviyesinin yükselmesiyle değişme yönüne girse de hala daha iki tarafın da çalıştığı aileler içerisinde, bu sorunun oldukça yüksek olduğu bilinmektedir.

Eğitime ve ekonomik hayata giriş yapan kadınların yaşadığı sorunlar ise ev içerisindeki eşit olmayan iş paylaşımı ile noktalanmaz. Kadınlar, eğitim hayatlarında ve iş hayatlarında pek çok sorunla boğuşmaya devam ederler. Radikal muhafazakâr çevrelerde, kadınların eğitim almaları konusunda oldukça aşırı bir tavır bulunur. Maalesef günümüzde Selefileşen İslam anlayışı ile bu konu da daha çok karşılık bulmaya başlamıştır.

Ayrıca akademik hayatta dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de çeşitli taciz ve tecavüz oranlarının yüksek olduğu bir gerçektir. Bu gerçek karşısında ise sosyal medya yolu ile son dönemlerde baskı yolu artmıştır. Baskıların artması ve sapıklık eğilimi taşıyan hocaların üzerindeki ifşa olma korkusunun varlığı, sorunun çözülmesi için tek başına yeterli olmamaktadır. Buna ek olarak üniversite yönetimlerinin bu konuda özellikle hassas davranması gerekir. Aynı şekilde iş yerinde karşılaşılan taciz ve tecavüzler de yadsınamayacak boyuttadır.

İş hayatında karşılaşılan bir diğer önemli konu da kadınların hayatları boyu takıldıkları cam tavanlardır. Bir kadın yöneticinin gerek kadınların regli döneminden gerek hamilelik durumundan kaynaklı ve hatta duygusal tavırları olduğu ileri sürülerek çeşitli bahaneler ile yönetici kademesine uygun görülmemesi oldukça hassas bir sorundur. Kadınların kendilerinden verdikleri pek çok feragatin yanında bu tarz fiziki sebeplerle geri planda tutulmaları oldukça adaletsizdir. Bu gibi fiziki bahaneler yerine kadınların yönetici olabildikleri bir iş yeri oluşturmak, daha adil bir düzeni getirecektir. Ayrıca bu durum, kadın yöneticilerin başarılarını gözler önüne serecektir ki; tarihte ve günümüzde fırsat verilmiş kadınlar bunun örnekleri ile doludur.

Saymakla bitirmenin zor olduğu çeşitli sorunlara maalesef tek tek değinmek neredeyse imkansızdır. Ancak bir yerde konuşmaya ya da konuyla ilgili bir şeyler okumaya başlamak önemlidir. Bu yazıyı okuyan, ataerkil düzen içerisinde yetişmiş bir erkek ya da kadının, yıllardır farkında olmadan baskılandığı ufak konulara değinip derdimi anlatabilmem benim için ufak bir umut ışığıdır. Siz okuyucuların kendi hayatını sorgulamasını sağlamak, alışılan baskılara karşı farkındalık kazandırmak, dünyanın bir yerlerde daha adil olmasını sağlayabilir. Umarım ki daha adil bir dünyada, kadın ve erkeğin baskı ve toplumsal cinsiyet altında ezilmediği hayatlar yaşayabiliriz.

Hilal Gül

 


Yorumlar