Tarihin Saçtığı Umut ile Yarına Tutunmak

Günümüz dünyasında bir yandan dijital dönüşümün kavramsal çerçevesini anlamaya çalışırken, diğer yandan kişisel ve sosyal alanda yaşadığımız krizlerle baş etmeye çabalıyoruz. Akademik okumalarla zihnimi beslemeye çalışırken, duygularım ve ideolojik yönelimlerimle yaşadığımız bu zor günlerde tutunacak bir dal arıyorum. Çünkü bugünü yaşamanın yanında yarına dair bir anlam arayışım devam ediyor.


Dijitalin her yerimizi sardığı bu dönem; insanlık tarihinin kırılma anlarından biri olarak belki de modernizmin krizleriyle iç içe geçerek insanı ve her halini didik didik inceliyor. Medya ve iktidar/ medya ve birey / birey ve kapitalizm ilişkileri, hepsi yeniden yazılıyor.

Ana akımda medya patronları iktidarla çoğu zaman işbirliği içerisindeyken şimdiki sosyal medya patronları da benzer bir deneyim sunuyor. Bu sebeple özgür sosyal medya dönemi yerini, küresel işbirlikçi medya dönemi bırakıyor. Bugün Türkiye'de totaliterleşmeye giden süreçteki önemli dönüşümlerden biri olarak bu olgu karşımıza çıkıyor.

Sosyal ilişkilerin asosyalleştiği, dijitalleştiği, hayatın her alanına ait olan seçimlerimizin algoritmalarla, algı oyunları ile şekillendiği dünya, bireyi parçalıyor, tek tipleştiriyor. Ancak geniş bir perspektiften bakıldığında, yaşadığımız tüm bu karmaşanın tarihsel süreklilik içinde anlam kazandığına inanmak, insanı yeniden sakinleştiriyor.

Mikro ölçekte, yaşadığımız her kriz sarsıcı, hatta çoğu zaman içinden çıkılmaz bir kuyu gibi görünüyor. Ancak geniş anlamda, tarihsel sürekliliğe baktığımızda bu tür anların, milletlerin ve toplumların kaderini belirleyen dönemeçler olduğunu ve bunların üstesinden gelebilmenin mümkün olduğunu görüyoruz. Özellikle Türkiye’nin son yüzyıllık tarihi, oldukça ilham verici ve öğretici.

100 yıl önce, en zor savaşlardan çıkılmış, işgal altındaki topraklardan bağımsız bir cumhuriyet inşa edilmişti. Ekonomik, siyasal ve toplumsal krizlerle yoğrulan vatanımızda, pek çok kez “buradan çıkış yok” denilen noktalar yaşandı. Ancak her defasında milletin ortak aklı, dayanışma gücü ve kimi zaman da bireylerin cesur adımlarıyla yollar açıldı, yeni imkanlar doğdu. Bugün karşı karşıya olduğumuz anti-demokratik uygulamalar, kurumların işlevsizleşmesi, sosyal güvensizlik, etiğin yıkımı gibi sorunlar karşısında da benzer bir tarihsel bilinçle hareket etmek gerekiyor.

Bu yüzden arada bir, sadece bugüne değil, geçmişe de dönüp bakmak gerekir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bugüne uzanan tarihi süreci hatırlamak, umudun yalnızca gelecekten değil, geçmişin içinden de doğabileceğini gösteriyor. Ülkemizin yeniden ayağa kalkabileceğine, adalete, özgürlüğe ve insan onuruna dayalı bir düzenin mümkün olduğuna dair inancı diri tutmak, yalnızca bir temenni değil; aynı zamanda bir görev.

Hem ülkemizde hem de bireysel hayatlarımızda krizler her zaman olacaktır; mesele bu krizlerin karşısında nasıl durduğumuzdur. Akademik bilgiyle donanmak, işimizde iyi olmak, dijital çağın gerçeklerini kavramaya çalışmak, bu ilişkileri anlamak aynı zamanda toplumsal belleği canlı tutarak geçmiş tecrübelerden güç almak, gerçek ilişkiler kurmak bu süreçte bana en çok iyi gelen şeyler arasında. Çünkü biliyorum ki, aydınlığa çıkana kadar ve çıktığımız o anda bunlar beni hayatta tutacak.

 

Yorumlar